..::. HOS GELDINIZ ..::.Eskiler Tanır, Yeniler örnek alir, Tanımayanlar ise İbret Alır..www.gumuslukkoyu.de.tl FARKIYLA!!!


..::. HOS GELDINIZ ..::.

Konuk Defterimize bir kac güzel söz yazmayi cok görmeki,
 

 bizde senin icin emek verelim.::. Sevgilerimle mustafa ugur..::.


   
 
  Erzurum Tekman ve Hınıs

bölge bilgileri.. AŞAĞIYA İNİNİZ..

mustafa uğur
mustafa tarih 11.03.2007 um 12:50 (UTC)
 mustafa uğur..
 

bölge hakkında bilgiler
bilgi.. tarih 11.03.2007 um 12:46 (UTC)
 22 Temmuz 2002

Eski bir arabayla hayli yollar kat ettikten sonra doğunun büyük kent merkezi Erzurum’a varıyorum. Otobüs beni kent merkezine yakın bir yerde bırakıyor. Kent oldukça büyük... Tarihin derinliklerinden bugüne gelen bir uğultu var sanki çarşılarında... Hele önceki gün arayıp kente geleceğimi ve bana yardımcı olmasını istediğim genç ve yürekli, bu yola sevdalı Binali Bektaş Dede’nin yardımıyla büyük tarihi yapılarını gezip büyük bir tepelikten kente bakınca çok daha görülüyor Erzurum’un büyüklüğü... Kent eski kent merkezinden taşmış, tüm ovayı zaptetmiş. Taşların oya oya işlendiği ve taş işçiliğinin en güzel örneklerinin sergilendiği bir şahaser güzelliğindeki... Gezmek benim için öyle bir mutluluk anı ki, uçan güvercinler, insanların fakirliğine rağmen umutlar filizlendiriyor bu uygarlıklar beşiği Anadolu’nun Doğu’daki en büyük kentinde. Erzurum Kalesi’yse tüm heybetiyle hükmediyor tüm cihana... Kuşlar bir sarhoşluk aleminde dans ediyorlar gökte... Çöpçüler çöplerini topluyorlar... Derken bir anda turistler basıyor kenti... Kahveleri, çeşmeleri, yatırları, modern mahalleriyle dadaşlar diyarı Erzurum bir başka güzel kent olarak görüldü gözüme.

Binali Akdağ (Kureyşan)

Genç dedemizin yardımıyla kentteki belki de en bilinçli, geniş görüşlü, bilgili dedesi olan Binali Akdağ’ı ziyaret ediyorum. Yaptığım gezinin amacını, hedeflerini anlatınca, yapılması planlanan çalışmaları aktarınca beni dikkatlice dinleyen dede sorularımı yanıtlıyor. "Elbette dedelerin resmi bir hüviyette devletle bütünleşmesi ve böylece hizmet yürütmeleri olabilir, ama sevgili Ayhan Bey her şeyden önce kendi içimizdeki birlikteliği kurmalıyız. Ama artık eski bilgilerle, geleneklerle bu işi götüremeyiz. Eğer bilgili, donanımlı dedeler olmazsa bu temsil bize zarar da verebilir," diyor.

Dede söyleşimizde "gençlerin önemine işaret ederek, biz bugüne kadar gençlere bir şey veremedik. Mutlaka gençlere bilgi aktarılmalıdır. Tarih bilmeden, eski yazı bilmeden biz ne yapabiliriz. Kur’an bilgisi olmadan biz bu işin içinden çıkamayız o yüzden insan yetiştirmeliyiz", diyor.

Dede görüşlerini şöyle aktarıyor; "bu yolda fedakarlık şarttır. Zevkle, gönüllü olarak bu yola hizmet verilmelidir. Bizler Tunceli Pülümür Kalecik Köyü’nden buraya gelmişiz. Dedeler iki yüz yıl öncesinde buraya gelip yerleşmişlerdir. O zamanlar burada talipleri varmış, onların içinde kalmışlar. Bizim de tarikimiz, evliyamız, erkanımız var.. Darı didar olanlar, birbirinden helallık alanlar, küskün olmayanlar cem yapabilirler ama biz de kurban çok önemli değil. Önemli olan bana göre insanın niyetidir. İnsan istedikten sonra babuko (bir tür yemek) ile de cem yapılır. Hızır da bizler bir hafta oruç tutarız ve gücü yeten kurban keser. 9/11 şubat hızıra denk gelir. Bizde mutlaka hızırda cem yapılır, hatta Hızırdaki cem çok önemsenir. Musahiplik bizde önemlidir. Musahipliğin kuralları çok ağırdır. Musahip olacak çiftler mutlak dede ocağına gitmek zorundadırlar. Müsahiplik cemini Hızır’a denk getirmek daha iyidir. Perşembe gecesine denk getirilir müsahiplik cemi. Müsahiplilikte kurban kesmek zorunluluğu da yoktur. Görgü de ise kurban zorunludur. Burada darı mansur olunuyor, müsahipliler görülüyor. İnsanlar ortak kurban da kesebilirler, tek tek de kurban kesebilirler. En büyük günah yalandır. Dürüstlük yolun ilk kuralıdır. Kul hakkıysa en ağır olan hak ihlalidir. Kul hakkı olmadan, rızalık almadan ne cem, ne cemaat hiçbir şeyin değeri yoktur. Çünkü tüm bunların temeli, insanın insandan razı olmasına bağlıdır. Kişi kişiden şikayetçi olduktan sonra Hakk karşına gelmiş bunun önemi yok ki. Çünkü Allah’ın kimsenin ibadetine ihtiyacı yok. Eğer birisini incitmişsen, kul hakkına riayet etmemişsen yaptığın ibadetin hiçbir anlamı olmaz. Hacı Bektaş-ı Veli ilim, irfan yaymıştır. Cahaletle bizim işimiz olmaz. Aydınlıklar bizim için hedeftir. Hiçbir insanın hiçbir insana üstünlüğü yoktur. İnsanlar arasında ayrım yapılamaz.

Öyle her ocaktan gelen kişi dedelik yapamaz. Pir hakkını kazanabilen pirlik yapabilir. Taliplere ilim, irfan aktarabilen, öğretebilen kişi pirlik yapabilir. Dört kapıdan, kırk makamdan haberi olmayan pirlik yapamaz. Zaten gerçek pir olacak kişi kendisinin o makama layık olup olamayacağını düşünebilen kişidir. Kendini bilmeyen, ahlaka önem vermeyen gerçek bir pir olamayacağı gibi gerçek bir talip de olamaz.

Sevgili Aydın Bey dedelere babalara ilişkin bir okul açılabilir mi? diyorsunuz. Belki olabilir ama; dedelik sadece okumakla olunacak bir kurum değildir. “Her kuş kendi yuvasında yetişir”. Cem içinde pişmeyen, insan içine çıkmayan bir insan eğitim alsa ne olacak? Her şeyin kıstası bilgi de değildir. İrfan sahibi olmadan kişi hizmet yürütemez. Bizde kutsal “evliya” (yukarda bahsetmiştik, tarik A. Aydın) var. Çağlar Köyü’nde Düzgün Baba’da tarik var. Erzurum’da beş binden fazla Alevi var, merkezde. En fazla Sütevler, Su Deposu, Dağ Mahalle (Gaziler), Deliömer Mahallelerinde Aleviler var. Aşkala’de de Çayırlı’da (Davut Sulari’nin mezarı buradaymış) Ekrek (Dede Köyü), Göllerköyü, Çamurdere. Pasinler’de hatırladığım Badicivan, Kızılören. Horasan’da bir köy olsa gerekir. Karayazı’da bir iki köy vardır."

Derviş Ali Baba (1933), (Kureyşan)

Bizlere ancak zevki sefa değil, dert yakışır diyen ama buna mukabil uzun sakalının altında büyük bir güleryüzlülük sergileyen pırıl pırıl zekası ve konuşkan yapısıyla, sazı ve sözüyle, bilgisiyle hayli ilginç bir karakter çizen Dede’nin orijinal fikirleri var.

Musahipliğin Kur’an’da yeri olduğu ve Hz. Muhammed zamanında başladığını söyleyen Derviş Ali Baba, kendi soylarını gösteren secerelerinin Tunceli Mazgirt’in Kavun köyünde olduğunu, dedeliğe bağlı olan dedesinin ağzından tek kelime küfür duymadığını söylüyor.

Mahmudi Hayrani’nin bizzat Kureyş’in kendisi olduğunu söyleyen Dede, Hacı Kureyş’in kabrinin Adıyaman’ın Cincef Kazası’nda olduğunu söylüyor. Kendilerinin Şah Haydar’dan yani Düzgün Baba’dan geldiklerini bu yüzden kendilerine Düzgünler dendiğini söyleyen Derviş Ali Baba Şah Haydar’ın gazi olduğun söylüyor.
Dede kurbanın manasının insanın özünü kurban etmesi olduğunu, bu yola girip kurban kesenin cefa çekmeyi göze almış olduğunu anlatmak istediğini söylüyor. Ayrıca bir de adak kurbanı olduğunu söyleyen dede bunun da önemli bir kurban olduğunu söylüyor.

Eskiden daha fazla kitabın olduğunu ama şimdi bunların kalmadığını belirten Derviş Dede, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’ın Tekmen Gökoğlan Nahiyesi, Altun (Altuna) Köyü’nden olduğunu, bu köyün ise köklerinin Alevi olduğunu söylüyor. Bu arada, Binali Bektaş’la ziyaret ettiğimiz evinde bizi bırakmadan lokma hazırlatıp bizi doyuruyor.

Bölgedeki Alevi varlığından da bahsettiğimiz söyleşide Dede Erzurum’da Alevilerin Zazaca konuştuklarını söyledi. Pir olarak İmam Hüseyin’i, Rehber olarak Cebrail Aleyhisellem’i, Mürşit olarak Muhammed Mustafa’yı tanırız, diyen Dede; Bizim dede olarak Pirimiz Kureyşan, Rehberimiz Baba Mansur, Mürşit olarak alim herhangi bir seyyid ve talip olsa da bizim için fark etmez, diyor.
Dede de aslında bir taliptir diyen Dede, dedelerin şu anki devletten bir kadro almasının söz konusu olamayacağını çünkü şu andaki devleti yönetenlerin Emevi zihniyetini devam ettirdiklerini belirtiyor. Zekat ordunun, fitre hasta ve yetimin, sadaka ise seyyidlerin hakkıdır, diyor Dede.

Ben bir seyyah Arap olsam
Giysem karayı karayı
Yitirdim nazlı yarimi
Bulsam arayı arayı

Irak yollar yakın olsa
Her güzelde hakkım olsa
Dostum Lokman hekim olsa
Sarsam yarayı yarayı

Yari düşürsem ardıma
Bir ateş düştü yurduma
Benim unulmaz derdime
Bulsam çareyi çareyi

Emrah’ım da okur yazar
Hak kalemin kimler bozar
Ayna almış perçem düzer
Zülfün tarayı tarayı

Erzurumlu Emrah

Tekman, Çatkale (Mergizer)

Aynı gün bir münibüsle köylere doğru hareket ediyorum.

Palandöken Dağları tüm haşmetiyle karşımdayken dağ eteğinde modern oteller görülüyor. Bu sefer dağ başında hafiften başlayan yağmur altında tüm Erzurum ayaklarımın altında kalıyor. Çok büyük bir ova içinde parlayan binalar, bulutlar içinde bir masal ülkesini andıran Erzurum’un büyüklüğünü sergiler gibi dört bir tarafa yayılmış bir durumda. Dağları dolanarak, nice vadiler, tepeler, tarlalar, akarsular, platolar aşarak kestirme denilen bir yoldan Çatkala (Mergizer)’e varıyorum. Köy öyle yokluk içindeki sanki görünüm itibariyle yüz yıl önceki fukaralık hissediliyor... Çatısız toprak damlı evler, yolu belirsiz sokaklar, ağacı olmayan düz bir arazi içinde kurulmuş, insanların yaşam mücadelesi verdikleri bir yerleşim alanı.

Köylülere sorarak ilerliyorum aynı zamanda köyün muhtarı da olan Musa (Celal) Çelik Dede’nin evini sorarak... Sokaklarda çocuklar oyun oynuyor...

En nihayetinde eve varıyorum. Dede olmadığı için dışarıda onu beklemeyi yeğliyorum. Dede geldikten sonra içeri giriyoruz. Beni büyük bir misafirperverlikle karşılayan dedeye, ziyaret amacımı anlatınca dede çok duygulanıyor. Bizim bu dağlar başına kadar, bu işler için gelmişsin elbette ben de sana yardımcı olurum, diyor.

Hemen yiyecek bir şeyler hazırlanıyor. Sohbet ediyoruz. Ben köy ve bölge hakkında daha çok bilgi almak istiyorum. Alçakgönüllü dedemiz de çok içtenlikli bir şekilde sorularımı yanıtlıyor.

23 Temmuz 2002, Musa (Celal) Çelik, (Baba Mansur), (57)

Bizim bu bölgede Kureyşanlıların ve Baba Mansurluların cemleri cemaatları aynıdır, diyen Musa Çelik; köyün kışları 50/60 hane, yazları ise yüz hane olduğunu söylüyor. Ana geçim kaynağımız hayvancılık ve tarımdır, diyen Çelik, taliplerinin Varto taraflarında çok olduğunu söylüyor.

Dede eşini kaybetmiş. Çocuklarına kendisi bakıyor. Hayat mücadelesini şimdi çocuklarıyla birlikte sürdürüyor. Buralarda yaşamın çok zor olduğunu çok iyi anlayabiliyorum. Hele hele kışın yaşam neredeyse duruyormuş. Günler, haftalar boyunca elektriklerin kesik olduğu köyde yaşamın felç olduğu kış aylarında tüm yollar kapalıymış. Tüm tepeler, platolar, düz alanlar karla kaplanıyormuş. Öyle ki yaban hayvanları çok uzaklardan bile görülebiliyormuş. Hayatın tüm zorluklarını başarıyla aşmak elbette zor. Ama bu yazıyı okuyanlar unutmamalıdırlar ki, Doğu’da yaşam çok daha zor ve çetrefilli.

Baba Mansur Ocağı’ndan Haydar Savak Dede köyde hocalık yapıyormuş. Hızır/İlyas günlerinde oruç tutar, kurban keseriz diyen Dede Muharrem orucunu da aksatmadan tuttuklarını söylüyor. Babası Seyyid Kekil Çelik Dede’nin tüm bölgede çok sevilen bir olduğunu söyleyen Dede, bölgede Gümüşlü’de bir, Çağlar’da da bir olmak üzere iki tarik “evliya” olduğunu söylüyor.

Taliplerden Veli Sever ise sohbetimizde kendi gözlerimle tarik-i evliyanın türlü mucizelerini, hareketlerini gördüm, diyor.

Dedeyle köyü geziyoruz. Yaşlı insanlarla ve dedelerle söyleşiler yapıyorum. Köyün dışına kadar giderek mezarlıkları görmek istiyorum. İyiki gitmişim Anadolu’nun hiç ummadığınız bir köşesinde ne hazineler var. Bu köyde de tümüyle bir sanat eseri niteliğinde mezar taşları var. Ama işin ilginci çok eski zamandan kalan mezar taşları yanında insanlar çok büyük bir özenle yakın zamanda da çok güzel mezarlıklar, mezar taşları yapmışlar. Köyün iki mezarlığı var; birisi büyük, birisi küçük ve tarihi.

Köy yakınlarında küçük bir dere geçiyor. Ama maalesef Erzurum genelinde bundan sonra da karşılaşacağım ve yol boyu da gördüğüm gibi köylerde ağaç görmek neredeyse imkansız. Buna akıl erdirmek mümkün değil.

Bu köyden Baba Mansur evlatlarından Mehmet Sönmez Dede’nin İstanbul Alibeyköy’de, yine Kureyşan Ocağı’ndan Veli Han (60) İstanbul’da oturduklarını öğreniyorum. Ayrıca yine Kureyşanlı Musa Karakuş (85) Dede ile eşi Fadime Karakuş (85)

Sevgili okurlarım herhalde dikkat etmişlerdir; tüm yazı boyunca üzerinde durduğum önemli konulardan birisi türbeler, dergahlar, ziyaretlerse birisi de mezarlıklardır. Çünkü inanç ve kültür iç içe geçmiş kavramlardır. İnanç kültürden ayrı düşünülemeyeceği gibi, kültürden inançtan ayrı düşünülemez. Kültür sadece yaşayan unsurları kapsamaz, insanoğlunun tüm üretimlerini kapsar. İnsanla ilgili hemen her şey kültürün içine girer. Bu nedenle insan elinden çıkmış ürünler de kültürün içindedir. Kültür inanç eksenin de benim en çok ilgimi çeken hususlardan birisi de ölümle ilgili gelenekler, ritüellerdir. Bunun inançsal, kültürel boyutları bizlere aslında çok şeyler vermektedir. Törenler, ayinler, dualar, yaslar, ağıtlar vb. yanında bir de mezar taşları var. Anadolu bu konuda o kadar zengin ki bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Ömrüm olursa bu alanda da bir çalışma yapmak isterim. En azından tarihi mezarlıkları taramak, belgelemek özellikle de Alevi Bektaşi mezar taşlarını, yapılış şekillerini, nelere dikkat edildiğini vb. araştırmak, belgelemesine yardımcı olmak isterim.

Gümüşlü Köyü

Bir gece Musa Çelik Dede de kaldıktan sonra, Dedenin de bana yardımcı olmak üzere benimle birlikte hareket etmesiyle zar zor bulduğumuz bir arabayla Gümüşlü Köyü’ne varıyoruz.

Köyün içine kadar arabayla gitsek de, aradığımız dedelerden Hasan Söğüt’ün köyün epey aşağısında geçtiğimiz ana yola yakın tarlada çalıştığını öğrenir öğrenmez, şans eseri hemen geri dönmekte olan arabaya tekrar yetişip, dedeyi tarlada arayıp buluyoruz. Diğer canlarla tarlada çalışan Hasan Söğüt, bizi orada gördüğüne bir an inanamıyor. Sonra ise tarla ortasında başlıyoruz sohbete.

Hasan Söğüt, (Kureyşan), (1950)

Birçok farklı yerlere göçüp yerleştikten sonra en son buraya gelmişiz, diyen Hasan Söğüt, Mahmudi Hayrani’nin oğlu olan Kureyşan evlatları olarak bizler Mazgirt’e gelip Kureyşan Köyü’nü kurmuşuz, sonra Erzincan’a gitmişiz, bizler Ali Mustafa Evlatları olarak da Tunceli, Pülümür’ün Kalecik Köyü’ne gelmişiz, diyor.

Eskiden dede dedeydi, talip talipti, cemler cemaatlar çok yoğun olurdu, biz ibadetlerin içinde büyüdük, diyen Hasan Söğüt; bizde Kur’an-ı Kerim bizim temel inanç kitabımızdır diyen Dede darın da çok önemli bir kurum olarak Alevi cemlerinin temel taşı olarak görüldüğünü ve şu darların cemlerde olduğunu söyledi: Darı Mansur, Darı Nesimi, Darı Fatima (Darı Hüseyin), Darı Fazlı.

Aleviliğin temel değerlerini Dede şöyle sıralıyor; herkes kendi günahından sorumludur. İnsan olmak zorundayız, darda olana yardım etmek insanlığımızın gereğidir. Yapıcı olmak zorundayız, yıkıcı olmamalıyız. Bizler kimseye karşı kin gütmemeliyiz. Hz. Ali Evliyalar şahıdır. O doğruluk, dürüstlük timsalidir. Kendi ilmiyle dünyaya hükmetmiştir. Biz dedeler de işte Hz. Ali’yi örnek alıp, kimseyi incitmeden, herkese iyilik etmeliyiz. Ele ele verip ayrılıkları kaldırıp, tüm Alevi camiasını birleştirmek zorundayız. Bizim mücadelemiz yasalar çerçevesinde olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı tümüyle bir Sünni yapıdır. Bu yapının tümüyle değişmesi lazım. Aleviler Müslüman değil mi? Bizlerin de inançları var, niçin bize hiçbir olanak tanınmıyor? Bunların değişmesi gerekmektedir. Vatandaşlar arasında ayrımcılıkların bitmesi gerekiyor.

Varto’da Gümüşlük (İbrahim Ağa Köyü) var. 30 hane olan köyün muhtarı Hüseyin Aktaş’tır, oraya giderseniz, size yardımcı olurlar.

Çağlar Köyü (Tayyar Komu), Huri Kartal (Baba Huri), (Kureyşan), (66)

Bizler aslında Erzincan Elmagül Mezrası’ndan gelmişiz diyen Huri Kartal, bizler de yolun talipleriyiz, bizim bilgili insanlara, bilgili dedelere ihtiyacımız vardır, eğitime ihtiyacımız vardır, boş laflara ihtiyacımız yoktur, siz nereden burayı bulup geldiniz, aşk olsun size, çok mutlu oldum, diyen Huri Kartal yörede sevilen bir dedeye benziyor.

1968/1977 yılları arasında Almanya’da çalıştığını söyleyen dede görüşlerini şöyle aktarıyor: Bizler yetim büyüdük, çok büyük zorluklar çektik evladım. Hem de burasını biliyorsunuz, bizler değil Alevi olduğumuzu söylemek kendimizi öyle gizledik ki, buralarda yoksa bizi yok ederlerdi. Biz ne yapıp ettik kimliğimizi çok şükür yaşattık, bugünlere getirdik. Bizim pirimiz de, rehberimiz de, mürşidimiz de Baba Mansurlulardır. Evliya delildir, kutsaldır. Evliya, yani tarik çıkınca kurban şarttır, kurban kesilmezse tarik çıkarılmaz. Biz de Hızır’a da çok önem veririz, 3 gün tutarız, Hızır kurbanını ev sahibi olarak dede keser. 60/70 cm. uzunluğundaki tarik altından ikrarlı olan, musahipli olanlar geçer. Bizler Aleviliğimizle gurur duyuyoruz, ölsek de biz kendi bildiğimiz yoldan başka yola sapmayız. Alevilik, insanlıktır; Alevilik erdemdir; hoşgörüdür. Sevgili can dedelik diyorsun, dedeler bilgili olmalıdır, dedeler aydın olmalıdır, halka bir şey veremeyen kişi dede olsa ne yapacak?

Aydın insanlar çok önemlidir. Dedelerin de okulu olup, dedeler de artık eğitim almalıdır, yoksa halka ne verebilir, dedeler?

Bizim köy 25 hanedir. Yazları ise 50/60 hane olur. (Dedeyle 3 Haziran 2003’de yaptığım telefon görüşmesinde havaların çok soğuk gittiğini, hala yağmur yağdığını, sobaların yandığını öğreniyorum.)

Köyde yine farklı yerlerden gelen canlarla sohbet edip söyleşiyoruz.
Dedenin ve diğer köylülerin çok fazla ısrar etmelerine rağmen, akşam geç vakit de olsa Meydan Köyü’ne gitmek istediğimi, zamanın yetersiz olduğunu vb. söylüyorum. Gerçekten de bu canını Alevilik yoluna feda eden emektar, cefakar insanlarımızın sevgisine, duygusuna hep hayret edip, hayran oluyorum. Ne yapıp, edip yine bir araba buluyoruz. Bu sefer de Huri Kartal’la birlikte Meydan Köyü’ne doğru gidiyoruz ama buna ben de pişman oluyorum. Meğerse bu köye yol yokmuş. Dağlık, taşlık yerler aşarak, kah sallanıp, kah savrularak Meydan Köyü’ne ulaşıyoruz. Dede beni İbrahim İlter’e emanet ederek.

Şimden-geru nazlı yare küskünüm
Yıktı hatırımı barışmam gayri
Alem gelip bana rica ederse
Çevirdim yüzümü görüşmem gayri

Güzel keklik gibi kafeste olsa
Altın vezne ile cevahir tartsa
Yarim mahşer günü şefaat etse
Giderim mahşere görüşmem gayri

Bu yıl da Emrahi yarsız kışlasın
Varır isem o yar beni taşlasın
Şimden-geru bildiğini işlesin
Hiçbir umuruna karışmam gayri

Erzurumlu Emrah

24 Temmuz 2002, Hınıs, Meydan Köyü,
İbrahim İlter, (Baba Mansur), (52)

Zaman, iş güç zamanı, kimseyi istediğimiz an bulamıyoruz. İnsanlar tarlalarda veya başka köylerdeler. O yüzden kimi bulmuşsak onu değerlendiriyoruz. İbrahim İlter’den rica ederek Süleyman Göçer ve Mehmet Göçer’le konuşmak istesek de onların evlerinde olmadığını söylüyor İbrahim İlter. Sonra ise kendisiyle konuşmak istiyoruz ama yine bir şey öğrenemiyorum. İlter konuşmak istemediği gibi çekinir gibi bir hali de var. saatler geçiyor İbrahim İlter’den hiçbir bilgi alamıyorum. Bunun bir nedeninin de çevre Sünni köylerden birisinden gelen rençber aklıma geliyor ama o olmasa da pek bir anlam veremediğim şekilde İlter kendisiyle ilgili herhangi bir bilgi vermiyor.

Her neyse sabah bir şeyler elde ederiz diye avutup kendimi, yatıyorum. Sabah yine dedeleri sormama rağmen onları bulamadığını söylüyor, kendisinden tekrar bilgi almak istesem de başarılı olamıyorum. Buna benzer bir durumu Erzincan merkezde birkaç dedeyle daha yaşamıştım ama sadece bu kadar. Tüm gezi boyunca toplam 5/6 kişiyi geçmiyor, bunlar. İbrahim İlter’den aldığım bilgiler ise şunlar; köyün 21 hane olduğu, nüfusun daha çok Almanya, İstanbul, İzmir, Mersin’de bulunduğu. Varto Doğancılar’da Seydi Hüseyin Dede’nin varlığı, Çorsan (Yeşildal)’da Rıza Bozkurt, Müslüm Dedelerin varlığı; Kovuk (Oğlakcı) köyünde cemevi olduğu; Dağcılar da cemevi olduğu; Neyse ki İbrahim İlter’le birlikte köyün mezarlığını geziyorum. Genç yaşta ölenler, şehitler... Yine gözlerim doluyor. İbrahim İlter’in de çocuğu hastalıktan genç yaşta ölmüş. Derken mezarlığın daha ilerisinde tarihi bir başka mezarlık var.
Köydeki dedelere ulaşamadan ve de fazla bilgi alamadan köyden kiraladığım bir münibüsle çok ama çok zorlu yollardan geçerek iki üç köyü daha ziyaret ediyorum.

Can dostlar bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışarak büyük çaba gösteriyorum ama bu inanın çok kolay olmayan bir şey. Uçurumlardan engellerden geçerek, nihayetinde biraz çalılık, ağaçlık derken, bir dere, dere içi köyleri, yol kenarında kurulan eşeklerle suların taşındığı, çatısı olmayan nice köyler aşarak ilerliyoruz.

Kazancı Köyü, Hasan Kösedağ, (Kureyşan), (70)

Yoğun bir yağmur altında tepeler arasında, nihayet ağaçlıklı bir köy bulmanın sevinciyle Hasan Kösedağ’ı arayıp buluyorum, köyün başındaki evinde. Evde yalnız oturan Hasan Kösedağ ilk önce pek inanamıyor bu geziye, bu ziyarete. Sonra ise bilgilerini benimle paylaşıyor. Eski cemlere, dedelere duyulan özlem, çekilen sıkıntılar hep ortak konular. Köyün 15 hane olduğunu, eskiden ise bu sayının 60 olduğunu öğreniyorum.

Şalgam Köyü, İsmail İme (Kadimi)

Aynı zamanda köyün muhtarı olan İsmail İme’nin Varto’ya gittiğini eşinden öğreniyorum. Buralara kitabın, derginin hiç uğramadığı anlaşılıyor. Onlarca çocuk yanımı bir anda sarıyorlar. Onlarla hatıra fotoğrafı çektiriyorum. Köylüler çok ısrar etseler de fazla kalmayıp oradan hareket ediyorum. Çünkü minibüsü kiralamıştım ve başka araba bulamama ihtimalim vardı.

Zorlu yolculuktan sonra nihayet Hınıs merkeze varıyorum. Buradan da amacım bir an önce Varto’ya gitmek. Arkadaşlar yardımcı oluyorlar bir Alevi dükkanına gidiyorum. Şalgam Köyü’nün muhtarı Kadimi’yi bu dükkanda tesadüf üzeri buluyorum. Biraz sohbet ediyoruz. Genç arkadaşımız bize içten davranıyor. Daha sonra Varto’ya araç olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorum. Ama hayli beklememe rağmen bir cevap alamıyorum. Nihayetinde anlıyorum ki, bugün araç yok.

Nihayetinde telefonlarla bazı insanlara ulaşmaya çalışırken, dükkandaki bir dostumuz benim konuşmalarımdan, araba beklememden, dede vb. sözler söylememden benim Alevi olduğumu öğreniyor. Bir Sünni kökenli tuhafiye işletmecisi olan bu arkadaşımızın Alevilere sevgisinin olduğunu anlıyorum. Sohbetten sonra bana yardımcı olma teklifinde bulunuyor. Görgü Köyü’nü ve buradaki dedeyi tanıyan arkadaşların iştirakiyle buraya doğru hareket ediyoruz.

Bu arada Arus (Yolüstü) Köyü’nün 80 hanelik, iki dedesi olan bir Alevi köy olduğunu öğreniyorum. Ayrıca Varto Ağaçkurur (Seferek) köyünün Alevi Sünni karışık bir olduğunu, bir cemevi olduğunu Fahrettin Tepeli’nin köyün muhtarı olduğunu da yine bu yolculukta öğreniyorum.

Bölgedeki Köyler

Gerek bölgede gerekse daha önce yaptığım çalışmalarda bölgedeki Alevi köylerini saptamaya çalıştım. Bu konuda hem bölgedeki dedelere ulaşmam, hem de Alevi köyleri, ve dedeler hakkında bilgi veren genç ama inançlı Baki Düzgün Dede’nin verdiği bilgeler ve daha önce bir söyleşi yaptığım şu anda İstanbul’a yerleşen Ahmet Karanfil’den aldığım ayrıntıları sizlere aktarıyorum.

Sıldız nereye bağlı?

Sıldız da Hınıs’a bağlı, Mir Seyyid’le sınırdaştır. Mir Seyyid, Sıldıs, Erduran birbirlerine bağlı Alevi köyleridir.

Diğer köyler hangileri?

Çok var... Devreş Ali Köyü, Başköy, Kermik Kasan, Kalecik, Kara kilise, Suoran, Şahvendi, Naçaran, Toprak Kale, Çamurlu, Yolüstü, Bedran köyü, Güzeldere, Kürçük, Dikan Hüseyin, Karaağaç, Melekulaç, Muzek, Kazhiyabita Kani, Sıpı Dimili Komu Toraman, Keriyan, Başkent, Seydi köyü, Ağçamelik, Yelpiz Kulngo Tepeli, Karamele, Beyordu Çığılhan Mazra

Hınıs’ın kaç Alevi köyü var?

20-25 tane.

Aklınıza gelenleri sayar mısınız?

Mir Seyyid, Ketenci, Sıldız, Sağlam, Kazıncı, Fers, Meydan, Heyran, Derik, Dikme, Çağlar... Bir de Sünni köyler var. Onların isimleri değişik.

(Not: Daha sonrada öğrendiğimiz Tekman ve Hınıs’taki Alevi köyleri şunlardır: Tekman; Çatkale (Mergizer), Çağlar (Gome Tiyor), Dibekli, Gümüşlü (Hırancık), Çayırdağ (Gome Alimor), Kuruce, Karataş, Halafan (Ğelefo/Erenler), Güneşli (Şadi Komu), Çılakomu.
Hınıs: Tanır (Mirseyit), Sıldız (Henek/Mezra), Ketenci, Toprakkale, Çamurlu, Başköy, Toraman, Neceran, Dikili (Karakilise), Dervişali, Şalgam, Hayran, Kalecik, Meydan, Güzeldere, Suvaran, Avcılar, Hayran, Taşbudak (Kasan), Yolüstü Köyü (Arus), Malla Kulaş, Mustu Can, Kalecik Köyü, Saltepe (Derk), Tikme (mezra), Çiçekli, Gome Dil (mezra), Kazancı, Ilıcak, Şeytan Deresi, Kulungo, Uyanık, Germik vb. (Bu bilgileri Baki Düzgün Dede ve yöreyi ziyaret ettiğimde diğer insanlardan derledim. Ayhan Aydın)

Bu köylere gittiniz mi?

Hepsine gittim. Kazadır Köprü köyü, Yemlik köyü, Ağzen-kirezli köyü.

Nüfusları ne kadardır?

Oralardan eskiden iki senatör gönderiyorduk. 3 tane milletvekili vardı. Hınıs başta olmak üzere Tekman, Çat, Aşkale, Şenkaya.
Aşkale’de ne kadar köy var?

20 köy vardır. Türkmen aşiretleri var orada. Adnan Polat’ın köyünün eski ismi Bacaot’dir. Yeni ismi Güney Çam’dır. Arif Sağ’ın köyü Şaş Köyü-Güler, Duman’ın Liç Köyüdür. Yavuz Top’un Kükürtlü Köyüdür. Diğer Köyler Hacı Hamza Köyü-Pernek Köyü-Gökdere Köyü- Tozulça-Kabondurak-Zoza-Taşli çayır-Gümüş seren- Sarı Baba, Derzora Balın Petek Daşlı Çayır Kürt Memet, Han Köy, Pırnakaban, Köp Köyü, Koz Baba Köyü.

Tekman’da hangileri var?

12 köy var. Çülak-külük kom-Mehmet ağa köyü-Divekli, Karataş, Mergezer, Harançko, Gomalumur, Gometyer var. Hala fan-sadi kömü-kuruca. Kanıngez 2. Kanıngez, Demirtaş, Alibey, Taze gaç köyü, Kilişe- Bey kömü- Miğana Köyü-On petek- Kumaşlar 2. Kumaşlar Balcı Köyü-Erzanı Köyü-Kanaça-Karabey-Göbek veren Sarı kaya-Beşiktaş-Palukan- Putkan-Keleş-Sal-Venedik-Derik-Körnaz.

Çat’ta?

Çat’ta daha fazla, ama Sünnilerle karışık olduğu için, gitmedim.

Şenkaya’da?

Orada Türkmen aşiretleri var. 17 köy var.

Erzurum’um merkezinde var mı?

1000 ev var. Olur kazadır tek bir köyü var Dene Köyü.

Baki Güngör - Nur Dede Ocağı

"01. 01. 1974 Erzurum Hınıs Tanır Köyü (Mirseyit) doğumluyum. Üniversite, halkla ilişkiler son sınıf öğrencisiyim. Bir genç dede olarak bütün insanlığın yüreğimdeki Hakk, Ehlibeyt ve insanlığın en yüce değerleriyle selamlıyorum.

Bu yolun değerlerinin çok iyi bilinmesi ve öğretilmesi gerektiğine inanıyorum. Aleviliğin temel amacı insanı insan yapan, insanın insanca değerlerle donanmasını sağlayıp insanca değerlerle yaşamasını sağlamaktır. Bu amaca varmanın ilkeleri ise 4 kapı 40 makam yedi seyri suluk aşamalarıdır. Bu aşamalardan insanı geçirip arınmış, paklanmış Tanrının ebedi ışığıyla aydınlanmış ve insanları aydınlatacak kamil insanı yaratmaktır.

Alevilik ilkeleri kişiyi kötü bedensel arzu ve isteklerden arındırarak, marifet ehli yapmayı ister. Alevilik 4 kapı 40 makam öğretisiyle, kişiyi kişiyle tanıştırarak, kendini tanımasını, çevresini tanımasını, sorumluluk içerisinde hareket etmesini ister. Bu yol güzel düşünüp güzel davranmanın, kalıp değil talip olmanın satır değil hal olmanın, eğri değil doğru olmanın çiğ değil pişip meydana gelmenin, kinle değil sevgiyle yaklaşmanın, kem değil hoşgörüyle bakmanın, büyüklenmenin değil alçak gönüllü olmanın, çirkeflikle değil güzelliklerle donanmanın yoludur. Alevilik bilimsel ve evrensel doğrularla donanmanın yoludur.

Bu amaca ulaşmadaki yol metot ve yöntemleri olan nefsin terbiyesinde belli aşamaları teşkil eden, ibadet namaz, zekat, oruç, kurban ve diğer yöntemler birer araçtırlar, bu aşamaları amaç yapmadan sert kalıplara sokmadan, her türlü hurafelerden uzak tutularak yapmak ve ileriki aşamalara geçmesini iyi bilmektir.

Erzurum Hınıs Tekman Yöresi

Erzurum’un Alevi kitlesinin en yoğun olduğu iki ilçesidir. Bu iki ilçedeki köyler büyük göç vermişlerdir. Ağırlıklı olarak İstanbul’un, Alibeyköy, Gazimahallesi, Örnektepe, Sarıgazi, Cengiz Topel’de ağırlıktadırlar. İzmir’in Çiğli, Güzeltepe, Harmandalında ağırlıktadırlar. Bursa, Ankara’da bu yoğunluk içerisindedir.
Bu bölgedeki Alevi kitlesinin geçim kaynağı hayvancılık ve tarımcılıktır. Alevi köyleri gördükleri zulüm ve zorbalıklardan dolayı genellikle dağ eteklerinde yerleşmişlerdir. Ova köylerimiz bir kaçı geçmez. Bu bölgenin insanları gerçekten zor koşullar altında yaşamlarını devam ettirmektedirler. Köy gençleri yazın köyde, kışın da şehirlere gidip çalışmaktadırlar.

Son on, on beş yıl içerisinde üniversite kazanıp okuyanların sayısında büyük artık vardır. büyük şehirlerde kurulan köy derneklerin köylerle iletişimi hızlandırmış. Köylere kitap kalem ve diğer ihtiyaçların karşılanmasında yardımcı olmuşlardır. Yazın köy nüfusu ikiye, üçe katlanmaktadır, bilhassa emekliler Tanır Köyü’ne (Mirseyit) büyük bir ziyaretçi kitlesi gitmekte, kurbanlar kesilmektedir. Ayrıca bu köydeki ziyaretleri son zamanlarda çok Sünni kitlesi ziyaret etmekte kurbanlar kesmektedirler.

Bu bölgedeki inanç itikat, Ehlibeyte olan bağlılık son derece kuvvetli bir şekilde devam etmektedir. Hızır ayında cemler yapılmakta, o kara kışın zorluklarında bile köy halkı en uzak ve yüksekteki ziyaretlere gitmektedirler. Muharrem ayında Hz. Hüseyin’in matemi büyük bir saygıyla, sevgiyle ve acıyla devam etmektedir. Bu önemli günlerde muhabbetler daha ağırlıdır. Birlik cemleri devam etmektedir. Rivayetleri menkıbelerin ağırlıklı olduğu bir bölgedir. Şu anda 4 kapı 40 makam öğretisi hemen hemen yok gibidir.
Bu bölgeye iyi eğitilmiş yolun değerlerini iyi bilen, bildiklerini de aktarabilecek yol ehli dedelerin gitmesi gerekmektedir. Eğitim süreci bitmiş bir toplum bitmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Diğer yörelerden gelen pirlerin taliplerini ziyaretleri de devam etmektedir.
Dedeler-Babalar Meclisinin alt yapısını oluşturmak için yapılan bu çalışmalar, bölgelerin yapısı ve oradaki yetkin dedeler ve babaların tespitini de sağlayarak yarın oluşacak bu yapılanmanın alt yapısını teşkil edecektir.

Her türlü zorluklara karşı bu bölgeye gidip bu bölgede çalışma yapan Ayhan Aydın Bey’e de sonsuz teşekkürlerimi sunar çalışmalarında kolaylık ve başarılar dilerim."
 

<-Geri

 1 

Devam->

sevdam
 

..::. HOS GELDINIZ ..::.Eskiler Tanır, Yeniler örnek alir, Tanımayanlar ise İbret Alır..www.gumuslukkoyu.de.tl FARKIYLA!!!


Takvim & SaaT
 

Alevi Haberleri